Yaşar Kemal’in “İnce Memed” romanının dördüncü baskısının (Remzi Kitabevi 1960) girişindeyse şöyle yazar:

“1925-33 yılları arasında Toros Dağları’nda yüzelliden fazla eşkıya dolaşırdı; hikayesini ettiğimiz İnce Memed bunlardan biriydi.”

Luchino Visconti'nin Giuseppe Tomasi di Lampedusa'nın (1896-1957) aynı adlı romanından (1958) uyarladığı “The Leopard”da Alain Delon'un canlandırdığı Sicilyalı aristokrat Tancredi karakteri “Her şeyin aynı kalması için her şeyin değişmesi gerekir” diyor.

Bir fırsatçı ve aristokrat kökenli olan Tancredi, gücün-iktidarın aristokrasiden yükselen para babalarına-burjuvaziye, leoparlardan sırtlanlara geçtiğini kabul ediyor. Amcası Sicilyalı, Palermo'lu Salina Prensi tarafından (sinema filminde Salina Prensi'ni Burt Lancaster canlandırıyor) cesaretlendirilen Tancredi, ailesinin toplumun tepesindeki yerini güvence altına alabilmek için son derece görgüsüz ancak çok (yeni) zengin bir tüccarın güzelliği dillere destan kızıyla evlenir.

Visconti, Stendhal, Balzac ve Dostoyevski gibi yazarların eserleriyle entelektüelliğini beslemişti...

Don Giulio Fabrizio Tomasi, Lampedusa'nın 8. Prensi'nin (1813–1885) serüvenlerini ve Eski İtalya'nın yavaş yavaş ölümünü odak noktası olarak alan, İtalya'nın Rüzgar Gibi Geçti'si 1963'te Milano Kontu Luchino Visconti tarafından sinema filmi haline getirilmişti...

Öykü ABD'ni haraca kesen ünlü İtalyan mafyasının anavatanında geçiyordu...İtalyanın "İnce Memed"i Salvatore Giuliano (1922-1950) bu acımasız coğrafyanın bir çocuğuydu...

Sicilya Coppola'nın "The Godfather" üçlemesinde ve "Nuovomondo" (2006) filminde iğrenç, berbat, saldırgan tozuyla, nemiyle, rutubetiyle, cehennem sıcağıyla, insanlarını gurbet kuşlarına çeviren ve New York'taki Ellis adasına yollayan sefaletiyle, adaletsiz uygulamalarıyla yer almıştı...

Leopar romanı 2025'te Netflix TV dizisi olarak da uyarlandı...Çok sayıda küçük devletin tek bir İtalya devleti çatısı altında birleşmesi için verilen iç savaş, çok sayıda küçük devletin tek bir Almanya devleti çatısı altında birleşmesi için verilen iç savaş, çok sayıda küçük devletin tek bir Amerika Birleşik devleti çatısı altında birleşmesi için verilen iç savaş hep aynı dönemdedir: 1861-1871...

Besteci Richard Wagner'i konu olan Tony Palmer'ın yönettiği Richard Burton'ın Wagner rolünde olduğu 469 dakikalık yapım (Wagner; 1983), Luchino Visconti'nin 238 dakikalık Bavyera Kralı Ludwig'i (1973) Almanya'nın bu dönemini konu alır...

4 milyon Afrika asıllı kölenin özgürlüğüne kavuştuğu bir dönemi "Köleler Güney eyaletlerinde çok mutluydu, keyifleri fena halde yerindeydi...Bir elleri yağda bir elleri baldaydı" tarzında yani çarpıtarak, gerçekleri gizleyerek anlatan 265 dakikalık "Gone with the Wind"(1939), Ride with the Devil (1999), The Birth of a Nation (1915), The General (1926) Amerikan iç savaşını ırkçı, faşist Güneylilerin gözüyle anlatır...

1860'larda ABD, İtalya ve Almanya artık çok sayıda küçük devletçik olarak yaşayamacaklarına karar vermişlerdi...

Rusya ve İngiltere gibi dev ülkelere, üzerinde güneş batmayan imparatorluklara bu üç devlet bir cevap verebilmek zorundaydı...Çünkü büyük balıklar küçük balıkları yutuyordu...

Sınıf ilişkileri konusunda "Novecento-1900" (1976) kadar önemli bir film olan "Leopar" aristokrasiye, devasa büyüklükte topraklara sahip feodal toprak ağaları düzenine bir özlem, bir ağıt, bir gözyaşı selidir...

Toprak ağasını, diğer patronları ve tüm yoksulları soyup soğana çeviren açgözlü,fırsatçı ve Şeytani Kahya, yetkilerini kötüye kullanarak rüşvet alarak zenginleşen Vali gibi unsurlar Yeni İtalyanın yükselen değerleridir...

En büyük servetlerin en büyük suçları işleyerek elde edildiği gerçeğini Sedara karakterinde görüyoruz...(Balzac'vari bir yorum)

3 saatlik sinema filmi (1963) karakterleri derinlemesine analiz edemiyor doğal olarak...6 saatlik dizi Leopar'daki bütün karakterlerin gerçek yüzünü sergiliyor..."Sedara'nın kızı Angelica'nın şehvet için, Baba Sedara'nın güç, kudret, para, iktidar için, Tancredi'nin para için yapmayacağı bir şey yoktu" diyor...Leopar, aristokratlar leopardı, yamyam burjuvalar leş yiyici, çakallar,akbabalar ve sırtlanlardı diyor...

İtalya'nın tek bir devlet çatısı altında toplanabilmesi için oy çalmalı, hileli, şaibeli referandum, halk oylaması, hayır oylarının politikacılar tarafından sinsice evete çevrilmesi bana çok tanıdık geldi...

9+ saatlik iki Leopar'ı seyrettim ve ikisinden de çok ayrı, çok benzersiz tatlar aldım..

Dizi büyük servet elde edebilmek için her yolu mübah sayan, çevresindeki herkesi buldozer gibi ezen yeni düzenin sahiplerine boyun eğen,eğmek zorunda kalan Salina Prensi'nin yaşamının sonuna doğru pişmanlıklarını, vicdan azaplarını, vicdani hesaplaşmasını vurguluyor...Prens, çocuklarından üstün tuttuğu, değer verdiği, uğruna uçsuz bucaksız topraklarını feda ettiği yeğenine kol kanat gererken, çocuklarını ihmal ettiğini, incittiğini, kırdığını fark ediyor birdenbire...

Özellikle de büyük oğlu, varisi Paolo'ya karşı işlediği hataları, suçları hatırlıyor Prens...Çünkü hırsızlığı alışkanlık, gelenek haline getiren Kahyasını ölümle cezalandırmayarak, suç makinesi kahyasını cesaretlendirerek Prens bir bakıma oğlu Paolo'nun ölümüne zemin hazırlıyor...

Sinema filminde Prensin göbek deliğini bile göstermeyen ve her cinsel ilişkiden sonra günah çıkaran eşi Stella'dan 7 çocuğu vardı; dizide Prensin beş çocuğu var...

Dizi Tancredi tarafından reddedilen Concetta'nın manastıra sığınma sahnelerine çok geniş yer ayırmış...Sinema filminde balo sahnesinde Prens çok yakın akraba evliliği sonucu doğan geri zekalı aristokrat hanımları eleştiriyor...

Sinema filminde Prens Milletvekilliği teklifini Sicilya'dan ayrılmadan redderken, dizide o dönemin İtalya başkenti olan Kuzey İtalyadaki Torino'ya gidierek teklifi geri çeviriyor...

Giuseppe Tomasi di Lampedusa (1896-1957) tarafından yazılan ve 1958'den bugüne 67 yıldır harararetle tartışılan bir roman "Leopar"...

Solcular romanın çok muhafazakar olduğunu iddia etti... Sağcılar ise romanı çok liberal olarak tanımladı.

Lampedusa ailesinin servetinin kaybına mı yas tutmuştu?

1946'da ölen annesi Beatrice oğlunun eşiyle kronik kavgalara, tartışmalara tutuşmuştu...Beatrice oğlunu Aydınlanma felsefelerine yönlendirdi...Napolyon Savaşları'nı incelemesi ve Zola ve Verga'yı okuması için onu cesaretlendirdi. Beatrice'in Santa Margherita'daki aile evinde geniş bir kütüphane vardı.

Giuseppe Tomasi di Lampedusa, 1915'te, gençliğinin sonlarında, Birinci Dünya Savaşı'na çağrıldı ve esir alındı. Sicilya'da aylarca iyileşmeye ve normal hayata dönmeye çalıştıktan sonra, Avrupa'yı dolaşarak Cenova'dan Münih'e ve İngiltere'ye gitti. İngiliz edebiyatına olan sevgisi her geçen yıl daha da güçlendi...Yirmili yaşlarında Londra'yı ziyaret etmeden önce Shakespeare'in tüm eserlerini okumuştu , James Joyce'un tutkulu bir hayranıydı ve İtalyan sanatının incelik ve mizahtan nispeten yoksun olduğu görüşündeydi.

Aile İkinci Dünya Savaşı'nın katliamından sağ kurtulurken, evleri Palazzo Lampedusa daha az şanslıydı. Amerikan topçuları tarafından ağır hasar görmüş ve harabeye dönmüştü. Buna rağmen Giuseppe bazı unsurları kurtarmayı başardı...Mobilyaların çoğu kurtarıldı, çok önemli kütüphane de öyle.

Giuseppe Tomasi di Lampedusa, "Leopar"ı 1955'te yazmaya başlamadan önce uzun süredir hazırlanıyordu. Yayıncılar tarafından iki kez reddedildi ve ancak ölümünden bir yıl sonra kitap 1958'de basıldı.

Giuseppe, romanının tetikleyeceği tartışmayı göremeyecek kadar yaşamamış olsa da, siyasi bakış açıları hakkında hiçbir netlik sağlayamamış olsa da, mirası hala hayatta ve iyi durumda. Leopar edebi bir temel olmaya devam ediyor ve evlat edindiği oğlu Palazzo Lampedusa'yı eski ihtişamına kavuşturdu. Sarayda artık kiralanabilen daireler ve villanın mutfağında makarna yapma dersleri var.

4-19 Nisan 2015 tarihleri arasında düzenlenen 34. İstanbul Film Festivali’nde festivalin kurucularından biri olan ve 1965’te Türk Sinematek Derneği’ni de kuran Onat Kutlar, yazarın en beğendiği yönetmenlerden biri olan Luchino Visconti’nin (1906-1976) “Leopar” adlı filminin gösterilmesiyle anılmıştı…

Arkeolog Yasemin Cebenoyan ile senaryo yazarı Onat Kutlar 30 Aralık 1994’te The Marmara Oteli Pastahanesi’ne düzenlenen bombalı saldırı sonrasında hayatını kaybetmişti…

Türkiye sinemalarında Ocak 1965’te gösterilen ”Leopar” 9-23 Mayıs 1963 tarihleri arasında düzenlenen 16. Cannes Film Festivali’nde büyük ödül Altın Palmiye’yi kazanmış ve sadece Fransa sinemalarında 3 milyon 680 bin seyirci toplamıştı…

Alain Delon ile Claudia Cardinale 2010 Cannes Film Festivali’nde baş rollerinde oldukları “Leopar”ı (1963) temsil etmiş ve bu filmin restore edilmiş kopyasının özel gösterimine katılmıştı.

Halit Refiğ, Luchino Visconti ve “Leopar”ı şöyle anlatmıştı:

Yönetmen, senaryo yazarı Halit Refiğ “Şehirdeki Yabancı” adlı filminin yarışmalı bölümünde yer aldığı 1963 üçüncü Moskova Film Festivali’nde dünya ile İtalyan sinemasının en değerli ve en önemli iki yönetmeninden Federico Fellini ile Luchino Visconti’nin yan yana gelmemek için özel çaba göstermesi gibi tarihi bir olaya tanık olmuştu…

Luchino Visconti’nin “Senso-Günahkar Gönüller”ini Halit Refiğ 28 kere izlemişti…Sergei Eisenstein, Luchino Visconti, John Ford, İngmar Bergman, Halit Refiğ’in en çok beğendiği film yaratıcılarıydı.

Visconti, Halit Refiğ’le 1963’teki karşılaşmasında “Leopar” adlı filmini her gün bir kere izlediğini anlatacaktı.Refiğ sadece balo sahnesi 72 dakika süren bu filmin Türkiye’de ithalatçısı tarafından kesilmesine ve meşhur balo sahnesinin Beyoğlu Yeni Melek Sineması’nda yarım saatten daha kısa olarak gösterilmesine tanık olacaktı.

İNGİLTERE KRALİÇESİ VE KRALİÇENİN PRENSES KIZI TÜM DÜNYADA YASAKLANMA OLASILIĞI BULUNAN MARJİNAL BİR FİLMİ HİMAYELERİNE ALMIŞTI...

Thomas Mann'ın "Venedik'te Ölüm-Der Tod in Venedig" (1912) adlı kısa romanından uyarlanan film "Death of Venice" (1971) Warner Bros film şirketinin yöneticilerine bizzat La Scala operasının sponsoru olan Modrone dükünün torunu yönetmen Luchino Visconti tarafından Los Angeles'ta gösterildiğinde şirketin yöneticileri dehşete düştü...

Verdikleri parayla çevrilen film ABD dahil birçok ülkede tümüyle yasaklanabilecek özellikler taşıyordu...

Warner Bros yöneticileri romanın ne anlattığını anlaşılan hiç araştırmamışlardı...

Filmi izleyenler biraz Avrupa kültür ikonlarının tarihçelerini biliyorlarsa filmin baş kişisinin heteroseksüel bir yaşam sürse de erkeklere karşı da özel bir ilgi duyan besteci Gustav Mahler'i tanımladığını hemen anlayabiliyorlardı...

Warner Bros yöneticileri "Death of Venice"in halka hiçbir zaman sunulmamasını aralarında tartıştılar...

Peki filmde ne anlatılıyordu? Cevap: Yaşlı-ölmek üzere olan bir adamın çocuk yaşta bir erkeğin saf güzelliğine-masumiyetine derin hayranlığı...

Bu ilk gösterimden kısa bir süre sonra "Death of Venice"i hiçbir zaman seyircilere göstermeme kararı alan Warner Bros yöneticilerini çok şaşırtan bir şey bir olay oldu...

İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth (1926) ve onun kızı Prenses Anne (1950) sular altında kalarak yok olma tehlikesi-riski bulunan Venedik'i kurtarmak amaçlı para toplama kampanyası çerçevesinde özel bir gösterimde (1 Mart 1971 Pazartesi Londra galası) "Death of Venice"i izlemeye karar verdi...Böylece "Death of Venice"in yasaklanma-sansüre takılma sorunu ortadan kalkmış oldu...

İNCE MEMED

Yılmaz Güney Korsan “İnce Memed” Filmlerinden Şu Sözlerle Bahsetmişti:“ ‘İnce Memed’ sinemamızda değişik adlarda 19 kere filme alındı; bunların 17’sinde ben oynadım!”

"O iyi insanlar, O güzel atlara bindiler; çekip gittiler. Bu cümlenin aslını ilk kez YAŞAR KEMAL 1974'te basılan "Yer Demir Gök Bakır" adlı romanında kullandı. Cümlenin aslı şöyle: O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler.Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık."

"Yer Demir Gök Bakır" ilk kez Cem Yayınevi'nce 1974'te basıldı."Yer Demir Gök Bakır" Yaşar Kemal'in "Akçasazın Ağaları" roman üçlemesinin ilk bölümüdür. "Yer Demir Gök Bakır" Madaralı Roman ödülünü kazandı.

Yaşar Kemal ve Nazım Hikmet Nobel edebiyat ödülünün adayları arasındaydı.

Yaşar Kemal'in pek çok kitabını eşi Mathilda Serrero yabancı dillere çevirmişti...Mathilda Serrero Kemal (1923-2001) Yaşar Kemal ile 1952 yılında evlenmişti...Mathilda Serrero Kemal Türkçe, İngilizce, Fransızca ve İspanyolca'nın tümüne herbirinin anadili olanlar kadar hükmediyordu. Yaşar Kemal'in, dile kolay, 17 eserinin yabancı dillere çevirisi onun elinden çıktı...Mathilda Serrero Kemal Osmanlı Bankası'nın Genel Müdürü'nün kızı. Padişah 2. Abdülhamit'in birinci doktoru Jak Mandil Paşa'nın torunuydu...

AVUSTRALYA'NIN İNCE MEMED"İNİ KONU ALAN FİLM HARİKAYDI

Kısa bir süre önce "True History of the Kelly Gang" adında bir film izledim...Bu film adeta "İnce Memed" romanının 19. yüzyıla uyarlanmış versiyonuydu...Film Ned Kelly (1854-1880) adlı haydutun gerçek öyküsüydü...Üstelik ,"True History of the Kelly Gang" , "Salvatore Giuliano" (1962) , "Bonnie and Clyde" (1967) , "Butch Cassidy and the Sundance Kid" (1969), "Lucky Luciano" (1973), "Papillon" (1973) gibi çok övülmüş, çok beğenilmiş filmlerin ayarındaydı...

"İnce Memed"

“Yazar arkadaşım Osman Şahin ses kayıt cihazıyla Çukurova köylerinde “İnce Memed”in izini sürmüştü…Yaptığı röportajları Aydınlık Gazetesi’nde yayımladı…Bu röportajlar Pennsylvania Üniversitesi’nin Edebiyat Dergisi’nde de kullanıldı…Osman Şahin’e konuşan köylüler İnce Memed’i gördüklerini, İnce Memed’in evlerine geldiğini söylüyorlardı…“İnce Memed bizim eve geldi.Uzun boylu, geniş omuzlu, görkemli bir adamdı.O’na yemekler pişirdim,” diyen kadınlar vardı…Oysa romandaki İnce Memed kısa boylu bir kişidir…İnce Memed’in mezarına gelince 1930’larda eşkıyalık yapmış ve o sıralarda jandarmalarca öldürülmüş , Binboğalar Köyü’nde toprağa verilmiş Safiye Memed’dir…Ben O’nu hiç görmedim…”

Yukarıdaki sözler Nazım Hikmet ile birlikte uzun yıllar Nobel edebiyat ödülü adayı listesinde yer alan Yaşar Kemal’e ait…

Yaşar Kemal edebiyat dergisi Notos’un seçicileri tarafından Türk edebiyatının bir numaralı klasiği seçilen dört ciltlik “İnce Memed”i (1955-1987) bir başka açıklamasında da şöyle anlatmıştı:

“Anamın babası eşkıya, amcası eşkıya, anamın kardeşi de eşkıya. Eşkıya Mahir, Doğu Anadolu'nun en meşhur eşkıyasıydı. Büyükbabamın kardeşi Reşit Bey vardı kurmay yüzbaşı, onunla beraber Ruslar’a karşı savaşırken Reşit Bey vuruluyor. O da daha sonra dağa çıkıyor. Anam ha bire anlatırdı, birinci elden dinlerdim. Adana Kadirli’de yaşayan ve hayranı olduğum eşkıyalar vardı, Sonra Toroslar’da sayısı bilinmeyecek kadar eşkıya vardı. Kadirli’ye Binbaşı Nazmi Bey geldi. 1936’da eşkıyaları affettiğini söyledi, ama dağdan inen, gelen eşkıyaların ellerini kendisi bağlayarak halkın gözü önünde kurşuna dizdirdi, toplam 35 eşkıyayı. Bu da bana çok dokunmuştu, uzun süre etkilemişti beni. Teslim olmayan birisi vardı Koca Ahmet, sıkıştırmalarına rağmen direniyordu ve yakalayamadılar, zaten İnce Memed’de de var Koca Ahmet. Benim için asıl kaynaklar bunlardı; çünkü daha önce hiç eşkıya romanı okumamıştım, bunlar ve anamın anlattıkları çok önemli kaynak olmuştur bana.”

Eleştirmen İbrahim Tatarlı 1969’da yayınlanan “Marksist Açıdan Türk Romanı”nda şöyle yazıyor: “İnce Memed”de yazar Yaşar Kemal “Köroğlu” destanından faydalanmıştır.”

Yaşar Kemal’in “İnce Memed” romanının dördüncü baskısının (Remzi Kitabevi 1960) girişindeyse şöyle yazar:

“1925-33 yılları arasında Toros Dağları’nda yüzelliden fazla eşkıya dolaşırdı; hikayesini ettiğimiz İnce Memed bunlardan biriydi.”

Sadece Köroğlu mu, Milattan Önce 70’li yıllarda arkadaşlarıyla birlikte isyan ederek Roma İmparatorluğu’nu sarsan Spartacus, İskoçya’nın bağımsızlığı uğruna İngiltere’ye isyan eden, bu uğurda yaşamını feda eden William Wallace (23 Ağustos 1305’te idam edilmişti), Robin Hood efsanesi, Avustralya'da haydutluk yapmaktan başka çaresi kalmayan Ned Kelly (1854-1880), Sicilyalı eşkıya “Salvatore Giuliano” da (1922-1950) Toroslarda beş köyün hükümdarı olan Abdi Ağa’nın zulmüne, baskısına başkaldırarak dağa çıkan ve eşkıyalığa başlayan “İnce Memed”in esin kaynaklarından sadece birkaçıdır…

İlk kez 1953-1954’te Cumhuriyet Gazetesi’nde tefrika edilen “İnce Memed” romanını kitap olarak ilk kez 1955’te basan Ertem Eğilmez, Refik Erduran ve Haldun Sel’in ortakları olduğu Çağlayan Yayınevi’ydi...Türkiye’de bugüne kadar yasal baskıları 1 milyon 250 binden fazla satılan, kırküç yabancı dile çevrilen “İnce Memed” romanını, o dönemde Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışmakta olan, Yaşar Kemal İstanbul Boğazını buzların kapladığı, dondurucu soğukların hüküm sürdüğü 1953 kışında ellerine eldiven geçirerek yazmıştı…Çünkü 1951 yılında evlendiği eşi Matilda’yla birlikte oturduğu ev sobalıydı ve evi ısıtmak için çiftin odun alacak parası yoktu…Varlık Dergisi’nin Yılın En İyi Romanı Ödülü’ne layık bulunan “İnce Memed”in Rusça çevirmeni Nazım Hikmet, Fransızca çevirmeni Güzin Dino, İngilizce çevirmenlerinden biri Yaşar Kemal’in ilk eşi Matilda Kemal’dir…

Romanın Sinema Filmi Haklarının Satışları da Yaşar Kemal’in ve Eşinin Yüzünü Güldürdü

Romanın sinema filmi haklarını alan ilk şirket Kemal Film ve yönetmen Osman Fahir Seden oldu…

Kemal Film “İnce Memed” için o döneme göre oldukça büyük bir para olan beş bin lira ödedi; ancak yazılan senaryonun filme çekilmesine Türkiye Film Sansür ve Denetim Kurumu/Kurulu izin vermedi.

Kemal Film’in Yaşar Kemal’le anlaşması bitince romanın sinema filmi haklarını satın alan alan yabancı film şirketleri romanı uyarlamaya çalışırken ikişer Oscar ödüllü Elia Kazan ile Peter Ustinov’la, ikisi de Oscar ödülüne aday gösterilen Nicholas Ray ile Akira Kurosawa’yla ve dünya sinemasının en büyük ustalarından Joseph Losey ile işbirliğine girişti.

“İnce Memed” En Çok Korsan Uyarlaması Gerçekleştirilen Roman Oldu

Bu arada, “İnce Memed” Türk sinemasında konusu en çok yağmalanan, en çok çalınan romanlardan biri oldu.Bu yağmalamanın birkaç nedeni vardı.Bazıları yazar Yaşar Kemal’e telif hakkı ödemekten kaçınmak için bunu yapmıştı; bazıları telif hakkı Amerikan 20th Century Fox Şirketi’nin elinde olduğundan bu yola sapmıştı; bazıları “İnce Memed”in serüvenlerinin “Robin Hood”, “Salvatore Giuliano” (1922-1950) ve “Köroğlu” hikayeleriyle benzerliklerinden (evrenselliğinden) yararlanmıştı.

Sinemamızda ”İnce Cumali”den “İnce Memed Vuruldu!”ya kadar çok sayıda “Korsan İnce Memed” uyarlaması vardır.

Yılmaz Güney Korsan “İnce Memed” Filmlerinden Şu Sözlerle Bahsetmişti: “İnce Memed’ sinemamızda değişik adlarda 19 kere filme alındı; bunların 17’sinde ben oynadım!”

Amerikalılar Devrede

Amerikan Film Şirketi 20Th Century Fox “İnce Memed”in sinema filmi hakları için önce sekiz bin İngiliz Sterlini, sonra da anlaşmayı yenilemek için 250 bin dolar ödedi.

20th Century Fox “İnce Memed”i sinemaya uyarlaması için dünyanın en iyi film yönetmenlerinden Akira Kurosawa, Elia Kazan ve Joseph Losey ile çalıştı…Yaşar Kemal’in gönlü Joseph Losey’deydi.

Ancak 20th Century Fox’un yazdırdığı senaryoların Türkiye’de filme çekilmesine de Türk Film Sansür ve Denetim Kurumu/Kurulu izin vermedi.

Yasal tek “İnce Memed” uyarlaması ise, dört kez Oscar adaylığı elde eden ve “Spartacus”(1960) ve “Topkapı”(1964) filmlerindeki oyunculuk performanslarıyla iki Oscar ödülü kazanan, Peter Ustinov’un elinden çıkmış ve “Kültürel Doku Uyuşmazlığı”nın en çarpıcı örneklerinden biri olan ve Yugoslavya’da çekilen bu film, alaycı, mizahi tonuyla ne yazık ki, aynı zamanda gelmiş geçmiş en başarısız roman uyarlamalarından birine dönüşmüştür.

“Memed My Hawk”(1984) adını taşıyan filmde Peter Ustinov yönetmen ve senaryo yazarlığı yapmış, bununla da kalmamış Abdi Ağa’yı canlandırmıştır.

Bu filmde İnce Memed’i Simon Dutton, Hatçe’yi Leonie Mellinger canlandırmıştı.

Halit Refiğ “İnce Memed”in Filmleştirilememe Serüvenini Şöyle Özetlemişti: “O dönemde Yaşar Kemal’in “İnce Memed” adlı romanının sinema filmi haklarını Amerikan 20th Century Fox yapım ve dağıtım stüdyosu satın almıştı.Romanın haklarının alınması için stüdyoyu James Dean ile Natalie Wood’un baş rollerini paylaştığı “Rebel Without A Cause-Asi Gençlik”le (1955) Oscar ödülüne aday gösterilen yönetmen ve senaryo yazarı Nicholas Ray ikna etmişti.Ancak yönetmen Joseph Losey “İnce Memed” uyarlamasını önce Nicholas Ray’in elinden aldı, sonra da bu romanı uyarlamaktan vazgeçerek rafa kaldırdı.”

NOT : 1982'de Prix mondial Cino Del Duca ödülünü kazanan Yaşar Kemal 1984'te Federico Fellini, Joris İvens, Eli Wiesel'le birlikte Élysée Sarayı Legion d'Honner ödülüne layık bulundu.Legion d'Honner ödülünü Yaşar Kemal ve diğer üç büyük sanatçıya Fransa Cumurbaşkanı François Mitterand takdim etti...

İKİNCİ NOT: Bir zamanlar Avustralya İngiltere'nin en tehlikeli, en azılı azılı suçlularının & canilerinin sürgün edildiği bir kıtaydı...İrlanda asıllı Avustralyalı haydut Ned Kelly 1880'de İngiltere sömürgesi Avustralya'da işlediği suçlardan dolayı idam edilmişti.

1970,2003,2019 tarihli filmler ve 1991 tarihli roman Ned Kelly'nin masum bir çocukken suç makinesi haline gelmesinin insani birer portreleri...Ned Kelly sele kapılan bir kütükten farksız ailesinin ve çevresindeki ipten kazıktan kaçmış kötü niyetli kişilerin yönlendirmesiyle dönemin en ünlü haydutu oluyor...

Ned Kelly'nin hikayesini konu alan üç çarpıcı film, "Bonnie and Clyde" (1967) ,"Butch Cassidy and the Sundance Kid" (1969), "Papillon" (1973) , "Lucky Luciano" (1973) gibi yaşanmış suçlu öykülerini konu alan filmleri beğenenlerin ilgisini hak ediyor.

Yaşar Kemal'e göre En İyi Türk Romanları:

Bereketli Topraklar Üzerinde / Orhan Kemal

Kaplumbağalar / Fakir Baykurt

Kuyucaklı Yusuf / Sabahattin Ali

Medar-ı Maişet Motoru / Sait Faik

Ayaşlı ile Kiracıları / Mahmut Şevket Esendal

Yılkı Atı / Abbas Sayar

Deniz Ağacı / Yaman Koray

Toprak Kokusu / Reşat Enis

Yaralısın / Erdal Öz

Sinekli Bakkal / Halide Edip Adıvar