İngiltere'de Emmeline Pankhurst (1858-1928), ABD'nde Katharine Martha Houghton Hepburn (1878-1951; dört Oscar ödüllü Katharine Hepburn'ün annesi), Türkiye'deyse 19 yıl önce 2006'da hayatını kaybeden gazeteci yazar Duygu Asena (1946 doğumluydu) kadın haklarını korumak ve genişletmek için büyük bir mücadele vermişti...
Duygu Asena sağ olsaydı herhalde 13 Nisan 2025'ten bugüne Türkiye'nin gündemi olan "Doğal olan normal doğum" tartışması için "Kadının bedeni sadece kadına aittir" diyerek cevap verirdi...
Süper Lig'in 31. haftasında takımların sahaya çıkarken taşıdığı "Doğal olan normal doğum" pankartına ilişkin tartışmalar sürüyor.
Sivasspor ile Fenerbahçe arasında 13 Nisan 2025 Pazar akşamı oynanan maç öncesinde, ev sahibi Sivassporlu futbolcular Sağlık Bakanlığı'nın vajinal doğuma teşvik için yürüttüğü kampanyanın pankartını taşıdı.
Üzerinde "Doğal olan normal doğum" yazan pankart başta kadın hakları kuruluşları olmak üzere çok sayıda kadının tepkisini çekti.
Sivassporlu futbolcudan özür: 'Sizin bedeniniz, sizin kararınız'
Sivasspor'un hücum oyuncusu Rey Manaj, Instagram hesabında yaptığı paylaşımda, konuyla ilgili takipçilerinden çokça mesaj aldıklarını söyledi.
Arnavut futbolcu taşıdığı pankartta Türkçe ne yazdığını bilmediğini söyledi ve "Kendi adıma bütün kadınlardan özür dilerim, sizin bedeniniz ve sizin kararınız" diye yazdı.
14 Nisan Pazartesi günü gazetecilerin sorularını yanıtlayan Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, "Normaldir. Futbol maçına sadece erkekler mi geliyor arkadaşlar?" diyerek yanıt verdi.
Bakan Memişoğlu X üzerinden de büyük harflerle "DOĞAL OLAN NORMAL DOĞUM…" yazarak bu konuyla ilgili geçtiğimiz aylarda çekilen kamu spotunu tekrar paylaştı.
Sağlık Bakanlığı ise konuyla ilgili bir açıklama yayımladı.
Türkiye'de doğumların yüzde 61'inin sezaryenle yapıldığını belirten Bakanlık, vajinal doğumun faydalarını sıraladığı açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
"Sağlık Bakanlığı, kadınların doğum şekline yönelik bir yönlendirme ya da dayatma yapmamakta; bilimsel veriler ışığında, normal doğumun faydalarına yönelik toplumsal farkındalık oluşturmayı amaçlayan çalışmalar yürütmektedir."
Türkiye'de sezaryenle doğum oranı, pek çok Avrupa ve OECD ülkesinin üstünde.
2017'de Türkiye bu alanda dünya birincisiydi.
Cumhurbaşkanı bu konuya da el attı...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, pankartta hakaret, eleştiri veya kimseye bir saygısızlık olmadığını belirtti.
"Bakanlığımızın normal doğumu teşvik etmesi, cerrahi müdahale yerine normal doğumu özendirmesi sizi niçin bu kadar rahatsız ediyor? Sağlık Bakanlığının görevi bu milletin sağlığını korumak değil midir? Şayet ortada dünya ortalamalarına göre bir anormallik varsa, buna çözüm üretmek, bu aşırılığın üzerine gitmek değil midir? Sağlık Bakanlığından toplum sağlığı için elindeki tüm imkânları seferber etmesi dışında Allah aşkına ne yapmasını bekliyorsunuz?"
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Kadının kaç çocuğunun olacağı, doğuracaksa nasıl doğuracağı, nasıl büyüteceği, kadının nasıl giyineceği, ne yiyeceği ne içeceği, ne kadar güleceği, kadının bileceği iştir" dedi.Bu konularda laf söylemenin hiç kimseye düşmeyeceğini dile getiren Özel, "Kadınların yerine konuşmaya, karar vermeye son verin artık. İnsanı erkek olduğundan utandırıyor bunlar, o kadar söylüyorum" ifadelerini kullandı.
Sağlık Bakanlığı'nın 'planlı sezaryen' yasağına CHP'den bir diğer tepki:
‘Çıkın insanların yatak odasından!’
Sivasspor-Fenerbahçe maçındaki “Doğal olan normal doğum” pankartına ilişkin tartışmalar devam ederken Sağlık Bakanlığı, özel tıp merkezlerinde planlı sezaryen doğumu yasakladı.
CHP’li Aylin Nazlıaka, “Siz çocukların dünyaya nasıl geleceğini düşünmek yerine doğanların geleceğini düşünün. Elinizi kadınların bedeninden çekin! Çıkın insanların yatak odasından” tepkisini gösterdi.
Söz konusu pankarta ilişkin tartışmalar devam ederken Sağlık Bakanlığı’ndan dikkat çeken bir hamle geldi. Buna göre özel tıp merkezlerinde artık planlı sezaryenle doğum yasak olacak.
“Sağlıklı Türkiye Yüzyılı” programı çerçevesinde hazırlanan bu düzenlemeyle birlikte, doğum yapmak isteyen tıp merkezlerinde doğum ünitesi kurma şartı getirildi.
Ancak, ameliyathanesi bulunmayan merkezlerde doğum ünitesine izin verilmeyecek. “Tıp merkezinde normal doğum yaptırılmak istenmesi halinde Ek-4/Ç’de yer alan kriterler kapsamında kuruluş bünyesine doğum ünitesi eklenmesi zorunludur. Ameliyathanesi bulunmayan tıp merkezinde doğum ünitesi kurulmasına izin verilmez. Tıp merkezinde planlı sezaryen yapılamaz” maddesiyle birlikte, ‘Tıbbi bir gerekçe gösterilmediği’ sürece, sezaryen doğumlar gerçekleştirilemeyecek.
‘İKTİDARIN İDEOLOJİK DAYATMALARI’
CHP Aile ve Sosyal Hizmetlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka, konuya ilişkin Cumhuriyet’e özel açıklamalarda bulundu.
Kararın ‘sağlık hizmetlerinin niteliğini arttırmak’ kılıfına sokulduğunu söyleyen Nazlıaka, “Oysa bu kararın asıl amacı kadınların hayatına doğrudan müdahale etmektir. AKP zihniyeti, kadınların bedenleri üzerinde tahakküm kurmaya devam ediyor. Önce ‘anne olmayan kadın yarımdır’ denilerek çocuk doğurmak dayatıldı. Kürtaj yasaklanmaya çalışıldı. Yetmedi; kaç çocuk dünyaya getirileceği dikte edildi. Yetmedi; doğum biçimine karışıldı. Şimdi de doğumun nerede yapılacağına müdehale ediliyor. Kadınların kendi bedenleri ve yaşamları ile ilgili karar verme hakkı, sistematik bir şekilde tırpanlanıyor. İktidar bir kez daha kadınların hayat tercihleri üzerinde mutlak bir tahakküm kurma çabası içerisine girdi. ‘Aile Yılı’ adı altında kadınlara önce kuluçka makinası muamelesi yapanlar ardından da bu doğumun nasıl yapılacağına ilişkin ideolojik bir dayatmada bulundu” dedi.
‘BUNUN ADI POLİTİK ŞİDDETTİR’
Söz konusu işlemleri ‘politik şiddet’ olarak adlandıran Nazlıaka, şöyle konuştu:
“Kendi siyasal çıkarlarını gözetenler kadınlara politik şiddet uyguluyor. Sezaryen doğumunu ‘gereksiz’ ilan eden, ‘normal doğum’u dayatan bu anlayış, kadınları yalnızca birer doğum makinesi olarak görmektedir. Bu tutum çağ dışı ve gerici bir bakış açısıdır. Kadınların ne zaman, nasıl, nerede ve kaç çocuk doğuracağına yalnızca kendileri karar verebilir. Bu karar, bir spor kulübünün, bir sağlık yönetmeliğinin ya da bir bakanın inisiyatifinde değildir. Biz buna izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
Düzenlemenin dezavantajlı kesimlerde yer alan kadınları doğrudan etkileyeceğini vurgulayan Nazlıaka, “Büyük şehirlerin dışında, birçok ilçede ve kasabada tıp merkezleri sayesinde temel sağlık hizmetlerine erişilebilmektedir. Bu merkezlerde planlı sezaryen yapılmasının yasaklanması, kadınların güvenli ve kontrollü bir doğum sürecine ulaşmasını ciddi şekilde engelleyecektir. Yani bu kararla birlikte sadece özgürlükler değil, yaşamlar da riske atılıyor."
‘ELİNİZİ KADINLARIN BEDENİNDEN ÇEKİN’
İktidara mesaj gönderen Nazlıaka, “Kadınlar doğum yapıp yapmayacağını, doğum yapacaksa bu doğumu nasıl gerçekleştireceğini size sormayacaklar! Yıllardır hadsizce kadın bedeni üzerinden yürüttüğünüz bu gerici politikalara bir son verin. Biz bedenimiz üzerindeki kararları kendi özgür irademizle veririz. Siz çocukların dünyaya nasıl geleceğini düşünmek yerine doğanların geleceğini düşünün. Bu çocuklar hangi koşullarda nasıl büyüyecek, gelecekleri nasıl şekillenecek bununla ilgilenin. Bir doğumun nasıl olacağına kadın ve doktoru birlikte karar verir. Elinizi kadınların bedeninden çekin! Çıkın insanların yatak odasından” tepkisini gösterdi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Temsilcisi Esin İzel Uysal da söz konusu pankartı ''Bu durum iktidarın politikalarını ortaya koyuyor. Burada öncelikle annenin ve bebeğin sağlığı önemlidir" diyerek pankarta tepki gösterdi.
BirGün gazetesine konuşan Uysal, "Doğumun nasıl olacağını söylemek kimsenin haddine değil" dedi.
Sanatçı Demet Evgar da sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda ''Sizsiniz normal, biziz anormal. O pankartı taşıyana da artık bu şuursuzluğun peşinden gidene de yazıklar olsun" diyerek tepkisini gösterdi.
Oyuncu Füsun Demirel "Kadınların gebelik süreçlerini, nasıl doğurması gerektiğini kadınlara bırakın. Hele bir futbol takımını buna alet etmek büyük ironi. Büyük haksızlık" diye yazdı.
Oyuncu Başak Gümülcinelioğlu Çitanak, "Anladığım kadarıyla gelişen teknoloji ile erkekler de doğuracak. Hatta normal doğurmaya karar vermişler belli ki. E kendi bedenleri, kendi kararları dostlar, karışmayın. Ne istiyorlarsa yapsınlar" ifadelerini kullandığı bir Instagram paylaşımı yaptı.
Oyuncu Hazar Ergüçlü "N'oluyor ya, size?" diye sorduğu bir Instagram paylaşımıyla tepki gösterdi.
DUYGU ASENA 1974 TÜRKİYE'SİNDE NELER YAŞAMIŞTI?
Doğan Kitap tarafından dağıtılan “Duygu Asena Hala Kadının Adı Yok Roman Ödülü” 11 yıl önce 2014'te “Öykü ile romanın birbirini çağrıştıran özgün birlikteliğini sergilemesi ve Anadolu’da kuşatılmış kadın kimliğini ifade etme biçimi” nedeniyle “Fırtına Takvimi” adlı romanıyla Jale Sancak’a layık bulunmuştu… Ödülün seçici kurulunda Doğan Hızlan, Filiz Aygündüz, Buket Aşçı, Turhan Günay, İhsan Yılmaz, Cem Erciyes ve İnci Asena vardı.
Jale Sancak yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi: “Duygu Asena adına verilen roman ödülünü almak benim adıma çok kıvanç ve mutluluk verici.Çünkü biz bugün sokağa çıkıp kadın haklarını savunabiliyorsak, kadına dair bir şeyler söyleyebiliyorsak, kadına yönelik şiddete karşı çıkabiliyorsak bunda Duygu Asena’nın katkısı çok büyük… Duygu Asena aynı zamanda benim için yazan bir kadın olması açısından da çok önemli ve değerli… Duygu Asena’nın insan ve kadın sorunlarını edebiyata taşımasını bir yazar olarak çok anlamlı buluyorum… Ödülümü Türkiye’de şiddete uğrayan, şiddet mağduru olan kadınlarla paylaşmak istiyorum.”
Duygu Asena 1974’ün Türkiye’sinde neler yaşamıştı?
1980’lerin ilk yarısında AFA Yayınevi’nin sahiplerinden Atıl Ant’ın sayesinde tanıştığım, “Kadının Adı Yok” adlı romanı usta yönetmen Atıf Yılmaz (1925-2006) tarafından Türkiye sinemalarında seyirci ve hasılat rekorları kıran bir filme dönüştürülmüş olan, Duygu Asena (1946-2006) tam 40 yıl önce büyük bir hukuki mücadele vermiş ve bunu kazanmayı başarmıştı…
Aykut Işıklar “Bildiğiniz Gibi Değil /Renkli Spotların Göstermedikleri” adlı anı kitabında 1974’te Duygu Asena’nın yaşadıklarını şöyle anlatır /özetler:
“Hürriyet Gazetesi’nin o dönemdeki genel yayın yönetmeni Nezih Demirkent (1930-2001) Kelebek eki ekibini çok severdi; bu ekip içinde Duygu Asena da bulunmaktaydı… Duygu Asena her zaman dolu dolu yaşadı… Hürriyet’ten de bu yüzden çıkarıldı.Hürriyet hukuk müşaviri çıkış gerekçesinde “özel yaşamından” diye bir madde koymuş. Duygu Asena’nın o zamanki kocası Gültekin Gürgen de bunu onur meselesi yaptı. ”Nee ulan, biz gavat mıyız? Karım hakkında nasıl böyle bir iddiada bulunurlar? Ben de onları mahkemeye veririm.Karımın hakkını ararım,” diyerek Hürriyet Gazetesi’ni mahkemeye verdi.Öyle ya özel yaşamı düzensiz ne demek ki… Koskoca Profesör Çetin Özek böyle bir hata yapar mı? Yaptı işte… Duygu Asena, mukaveledeki 250 bin liralık tazminat için (1974 yılında 250 bin lira büyük para idi) bu iş ile bir hayli uğraştı… Gültekin Gürgen mahkemede “Eşim çok namuslu kadındır,” diyerek tanıklık yaptı.
Hey gidi günler, hey…Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nezih Demirkent astığı astık bir kişiydi.Gazeteden beş kişiyi Duygu Asena’yı mahkemede “hafif kadın” olmakla suçlamak için tanıklığa gönderdi; Orhan Atasoy, Ümit Çeliker, Murat Aslangil, Erol Bilem ve ben… Tanıklar ne biliyorlarsa anlattılar.Tabii hakimden bir güzel fırça yiyerek.Duygu Asena’yı sadece ben aslanlar gibi savundum.Bunu da Hürriyet Gazetesi’nin o zamanki insanlık dışı baskısına kızdığım için yaptım.
Sonuçta Duygu Asena Hürriyet Gazetesi’ne karşı namusunu temizledi… Mahkemeyi kazanıp Hürriyet Gazetesi’nden paralarını aldı… Herhalde o günlerde o kadar doldu ki… Bu olayın kahramanlarını başta Nezih Demirkent olmak üzere “Kadının Adı Yok” adlı kitabında anlattı… Kitaptaki kahramanları aşağı yukarı tahmin ettim… O insanlar hayal değil, gerçek…”
“Suffragette”
1837-1901 arasında 63 yıl yedi ay İngiltere’ye bir kadın (Kraliçe Victoria) hükmeder; ancak 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın önemli bir bölümünde İngiltere’de kadın, insan hakları, seçme, seçilme, talepleri için bir araya gelen işçi sınıfından kadınlar İngiliz devleti için birer azılı devlet düşmanı, rejim muhalifi, terörist ve cadı ilan edilir; acımasız bir sürek avı başlatılır; bu kadınlar her fırsatta cezaevlerine atılır…
Baş rollerde üç Oscarlı Meryl Streep, iki kez Oscar adayı Helena Bonham Carter ile Oscar adayı Carey Mulligan var…
Meryl Streep bu filmde 1999’da TIME Dergisi tarafından 20. yüzyılın en önemli, en değerli, en saygın 100 kişisinden biri ilan edilen feminist Emmeline Pankhurst (1858-1928) rolünde…Pankhurst ile yoldaşlarının verdiği büyük mücadele İngiliz kadınına 1928’de seçme ve seçilme hakkını kazandırmıştı… Emmeline Pankhurst, Gloria Steinem (1934 doğumlu) gibi günümüzün önde gelen feministlerinin öncüsü kabul ediliyor…
Theresa Garnett ve Hugh Franklin 1909-1910 döneminde birer kamçıyla siyasetçi İngiliz Winston Churchill'e saldırdılar! Churchill'i İngiliz kadınlarına kötü davranmakla suçladılar! Kadınların oy hakkı için eylem yapan kadın ve erkek eylemcilerin hışmından 22 Kasım 1910'da Başbakan Herbert Henry Asquith (torunlarının çocuklarından bir tanesi oyuncu Helena Bonham Carter'dır) bir taksiye atlayarak kurtuldu...Churchill kadın eylemci Cobden Sanderson'ı polislere göstererek "Bu kadını götürün elebaşlarından biri bu, belli" demişti...1917'de Churchill avam kamarasında kadınların oy kullanma hakkına sahip olmasını destekleyen doğrultuda oy kullandı...1928 yılında İngiliz kadınlar oy kullanma hakkına sahip olacaktı...
Türkiye'de 1930 yılından itibaren çıkarılan bir dizi yasa ile önce Belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtar olma ihtiyar meclislerine seçilme hakkı tanınan kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakları, 5 Aralık 1934'te Anayasa ve Seçim Kanunu'nda yapılan yasa değişikliği ile tanındı.